Tesisat Dergisi Sayı 174 – Haziran 2010
Avrupa Birliği (AB) ve Türkiye, 50 yılı aşkın bir süredir ortak bir geleceği paylaşma iradesine sahiptir. Türkiye, 1959 yılında yaptığı başvurudan sonra, 1963 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu ile üyeliğin açıkça öngörüldüğü bir ortaklık anlaşması imzalamıştır. Bu durum, AB’nin oluşmaya başladığı ilk yıllardan itibaren Türkiye’nin önemli bir stratejik role sahip olduğunu göstermektedir.
1996 yılında Gümrük Birliği’nin tamamlanması, Türkiye’nin AB ile olan ekonomik bütünleşmesini geliştirmiştir. 1999 yılında adaylık statüsünün kabul edilmesiyle de ülkede geniş kapsamlı bir reform süreci başlamıştır. AB’ye üye devletlerin, Türkiye’nin üyelik için gerekli siyasi kriterleri yeterli ölçüde karşıladığına ilişkin oybirliğiyle aldıkları kararın ardından, 2005 yılında katılım müzakereleri başlamıştır. Katılım süreciyle birlikte hız kazanan siyasi, ekonomik ve sosyal dönüşüm süreci Türkiye’yi AB’ye her geçen gün biraz daha yaklaştırmaktadır.
Bugün, hızla değişen küresel dinamikler ve ortak çıkarlar, Türkiye-AB bütünleşmesini her iki taraf bakımından giderek daha hayati ve vazgeçilmez kılmaktadır. AB, Türkiye’nin çağdaşlaşmasında anahtar bir role sahiptir. Türkiye de, AB’nin daha güçlü, daha güvenli ve daha istikrarlı bir geleceğe ulaşmasında anahtar rol oynamaktadır.
• Türkiye, dünyanın 16. ve Avrupa’nın 6. en büyük ekonomisidir. En hızlı gelişmekte olan 10 pazardan biri olarak G-20’nin de üyesidir.
• 2004-2008 yılları arasında GSYİH’deki artış oranı ortalama yüzde 6,06’dır. OECD verilerine göre, 2017 yılında Türkiye, Çin ve Hindistan’dan sonra en yüksek büyüme oranına sahip 3. ülke olacaktır.
• Hizmet, sanayi ve tarım sektörlerinin GSYİH içindeki payı sırasıyla yüzde 60, yüzde 30 ve yüzde 10’dur.
• Türkiye’nin modern sanayisi, ülkeyi Avrupa’nın bir numaralı TV, DVD oynatıcısı ve otobüs üreticisi; 2. en büyük ticari araç ve çimento üreticisi ve 3. en büyük çelik ve seramik fayans üreticisi konumuna getirmektedir. Dünya sıralamasında bir numaralı bor üreticisi olan Türkiye, cam üretiminde 2. ve büyük lüks tekne üretiminde ise 4. sıradadır.
• Türkiye’nin imalat sanayisinin toplam ihracatındaki payı yüzde 93,4’tür. Ülke, pek çok alanda Avrupa’nın Geleceğinde Türkiye’nin Rolü Prof. Dr. Nilüfer EĞRİCAN dünyanın önde gelen ihracatçıları arasında bulunmaktadır. Dünyanın en büyük çimento ihracatçısı, 2. en büyük mücevher ihracatçısı konumundadır. Bunun yanı sıra, Türkiye, Avrupa’nın 2. en büyük tekstil ve hazır giyim tedarikçisi ve 3. en büyük motorlu araç kaynağıdır.
• AB, Türkiye’nin 1., Türkiye ise AB’nin 7. en büyük ticari ortağıdır. AB’nin, Türkiye’nin ihracat ve ithalatındaki payı sırasıyla yüzde 46 ve yüzde 40,1’dir.
• Türkiye, dünyadaki en popüler 7. turizm merkezidir. “2010 Avrupa Kültür Başkenti” İstanbul ise dünyada en çok ziyaret edilen 7. kenttir.
• Türkiye’ye doğrudan dış yatırım girişi 2008’de 10 milyar avroya ulaşmıştır. Türkiye’nin 50’den fazla ülkede yaptığı doğrudan yatırım ise 1,7 milyar avro tutarındadır.
• Batı’nın en doğusunda ve Doğu’nun en batısında yer alan Türkiye, kendi bölgesinde, coğrafi, kültürel ve tarihi unsurlar sayesinde eşsiz bir stratejik konuma sahiptir. Türkiye, Orta Doğu, Güney Kafkasya, Orta Asya, Karadeniz havzası, Akdeniz ve Balkanlar gibi kritik bölgelerde etkin bir aktör ve güvenilir bir arabulucu/kolaylaştırıcı konumundadır.
• Büyük çoğunluğu Müslüman olan nüfusuyla Türkiye, laik bir demokrasinin kökleşmiş olduğu yegâne ülkedir. Türkiye’nin sahip olduğu bu özellik, İslam diniyle demokratik değerlerin uzlaşabilir olduğunu göstermektedir.
• Hem Batılı hem İslami kuruluşlara aynı anda üye olan ender bir ülke olarak Türkiye, BM’nin himayesinde İspanya ile birlikte “Medeniyetler İttifakı” girişimine öncülük etmektedir.
• Türkiye’nin AB’ye katılımı, AB’nin küresel bir aktör olarak etkisini güçlendirecek, AB’nin dışa kapalı bir “Hıristiyan Kulübü” olmadığını, bir demokratik değerler birliği olduğunu göstermek suretiyle İslam dünyasındaki güvenilirliğini artıracak ve dünyaya “Medeniyetler Çatışması”nın önlenebileceği yönünde güçlü bir mesaj verecektir.
• Türkiye topraklarının yaklaşık yarısı tarıma ayrılmıştır (41 milyon hektar). Türkiye, meyve ve sebzede AB üretiminin yüzde 60’ına denk gelen üretim seviyesi ile dünya çapında lider bir üretici ve net ihracatçıdır. Dünyanın başlıca fındık üreticisi olan Türkiye, tahıl, pamuk, şeker, tütün ve zeytinyağı üretiminde de güçlü bir konumdadır. Tarımsal ürünler açısından AB, Türkiye’nin en büyük ticari ortağı, Türkiye ise AB’nin 5. en büyük tedarikçisidir.
• Türkiye, dünyada gıda amacıyla ekilen bitkiler bakımından önemli bir kaynak teşkil etmektedir. Dünyadaki sekiz gen merkezinden üçü ve dünyanın üçüncü büyük tohum gen bankası Türkiye’dedir. Türkiye biyo çeşitlilikte en zengin ülkelerden biri olup, Avrupa’daki tüm bitki türlerinin yüzde 75’ine sahiptir. Ülkemizde 3 bin 900’ü endemik olmak üzere 12 bin 400 bitki türü mevcuttur. Bu rakamlar Avrupa’da sırasıyla 2 bin 400 ve 12 bindir.
• Avrupa’nın tamamında yaklaşık 60 bin hayvan türü bulunmakta iken, Anadolu faunası 80 binin üzerinde farklı hayvan türüne sahiptir. Türkiye, üç farklı biyocoğrafi bölgeye sahip olup, milyonlarca göçmen kuş için de ana göç yollarından birinin parçasıdır. Türkiye’de 500’den fazla habitat bulunmaktadır. Doğal yaşlı ormanlar Türkiye’deki ormanların yüzde 93’ünü oluştururken, Avrupa’da bu oran sadece yüzde 1’dir.
• Türkiye’nin AB’ye üye olması, AB’deki biyo çeşitliliği iki katına çıkartacak, Avrupa’nın tarım ve çevre alanındaki sürdürülebilirliğine de önemli katkı sağlayacaktır.
• Türkiye, yaş ortalaması 28,8 olan 72 milyonu aşkın genç ve dinamik bir nüfusa sahiptir. Diğer bir deyişle, toplam nüfusun yüzde 67’si çalışma yaşındadır.
• Yaklaşık 24,7 milyon kişiden oluşan aktif işgücü ile Türkiye, Avrupa’nın 4. en büyük işgücü piyasasına sahiptir. Her yıl, üçte biri mesleki ve teknik okullardan olmak üzere 730 bin öğrenci liseden, 450 bin öğrenci de sayısı 143’e ulaşan üniversitelerden mezun olarak işgücü piyasasına katılmaktadır.
Sonuç olarak, Avrupa’nın iyi düzeyde eğitim almış en genç nüfusuna sahip olan Türkiye, üye ülkelerdeki işgücü piyasalarına ve sosyal güvenlik sistemlerine katkıda bulunacak ve AB’deki toplumsal dinamizmi artıracaktır. Müzakerelerin bu yönde gelişmesi ümidiyle…