“Suntek International ile İş Geliştirmeye Yönelik Danışmanlık Hizmetleri Vereceğiz”

Akademisyen ve idareci kimliği ile uzun yıllar enerji ve ısı sektöründe bir çok önemli çalışmaya imza atan Prof. Dr. Nilüfer Eğrican, mesleki açıdan yeni bir oluşum içerisine girdi. Suntek International firmasının kurucusu Eğrican, teknolojik fikirlerin hayata geçirilmesi ve danışmanlık konularında sektörde faaliyet gösterecek. Prof. Dr. Eğrican: “Projelerde öncelik Enerji ve Yenilenebilir Enerji (başta güneş enerjisi) konularında olacak. Ayrıca Vakıf Üniversitelerine Kurumsal İlerleme, Ar-Ge Yapılanması, Sanayi İlişkileri konularında danışmanlık vereceğiz” diyor. Prof. Dr. Eğrican, yeni şirketini, proje bazlı çalışmalarını ve hedeflerini siz değerli okuyucularımız için anlattı.

Enerji, termodinamik, ısı gibi konularda bilimsel makaleler, bildiriler ve proje raporları ortaya koyarak çok uzun yıllar çalıştım. Ayrıca, akademik kariyerimde idarecilik deneyimlerim oldu. 1994-2000 yılları arasında İ.T.Ü. Makine Fakültesi dekanlığı yaptım. Bunun yanı sıra Yeditepe Üniversitesi’nde de son sekiz yılda rektör yardımcılığı görevini yürüttüm. Bilimsel çalışma ve projelerden kopmadan bulunduğum kurumları yapılandırma görevlerini yerine getirdim. Yapılandırma derken kurumun ileri gitmesi yani kurumsal ilerleme, araştırma geliştirme faaliyetleri ve sanayi ilişkileri üzerinde durduk. Son görevim zaten bu tanım üzerineydi. Makine fakültesindeki dekanlıkta tabi ki daha genel idari ve mali konular da bana bağlıydı. Çünkü İ.T.Ü. bünyesindeki her fakülte ayrı bir okul gibidir. Her türlü akademik, idari ve mali problemler ve halledilmesi gerekenler o fakültelerin içinde halledilir. Özellikle, bilimsel çalışmalar ve araştırma projelerinin gerçekleşebilmesi için altyapı çalışmaları ve birimlerin yapılanması konularında çalışmalarımız oldu.

Bilhassa, Ar-Ge faaliyetlerinde, öğretim üyelerimizin, projelerin sadece akademik kısmıyla ilgilenmesi için idari ve mali kısımların birimce yönetilmesi konusunda iyi çalışmalar yaptık. Dolayısıyla, hocaların üzerinden böyle bir yükü alıp onları bilimsel çalışmalara yönlendirince proje sayılarımız da yükseldi. Örnek verecek olursam; Yeditepe Üniversitesi’nde son 4 yılda 411 proje geliştirdik ve son bir yılda 22 patent oluştu. Bunlar tabi, yapılanmanın ne derece sağlıklı olduğunu gösteren çok güzel rakamlar. Bir öğretim üyesinin görevi sadece ders vermek değildir. Bu meslek çok değerli ve dolu bir meslektir. Ben de 8 yaşında hem makine mühendisi olmaya hem de hoca olmaya karar vermiş biri olarak bu mesleği çok dolu dolu yaşadım. Gençlerle birlikte olmak ve onlara bilgi birikiminizi aktarmaya çalışmak çok güzel. Bunun yanı sıra, eğer araştırma yapmamışsanız veya yetersiz araştırma faaliyetlerinde bulunduysanız, derslerde gelişmeleri aktaramıyorsunuz. O sebeple, araştırma, her öğretim üyesi için eğitimden kopmaması, paralel gitmesi gereken bir faaliyettir.

Dünya Vatandaşı Olmalıyız
Üniversitelerin ve öğretim üyelerinin sanayiye ve sektöre vermesi gereken diğer hizmetler var. Bunlardan bazıları, laboratuarda bazı ölçümlerin yapılıp raporlanması veya bizden istenenbazı görüşlerin yerine getirilmesi gibi rutin hizmetlerdir. Bir de sanayi ve sektörün ihtiyaçları doğrultusunda projelerin oluşturulması çok önemli. Bu nedenle bizlerin bunları da yerine getirmesi gerekiyor. Dünya çok küçük. Bu sözü sürekli söylüyoruz ama ben buna inanlardanım. Hatta hep “dünya vatandaşı olmalıyız” sözünü söyleşilerimde ve hatta derginizin yazılarında da çok sık vurgularım. Dünyada neler olup bittiğini her gün izlemeli ve bu olup bitenleri de ülkemize getirip daha çabuk ve hızlı gelişmemizi sağlamaya katkıda bulunmalıyız. Tabi, teknik konularda hemen rekabet gücü akla geliyor. Biz öğretim üyeleri de sanayinin ve sektörün rekabet gücünü arttırıcı çalışmalarda bulunmalı ve içinde yer almalıyız. Hem biz yer almalıyız hem de öğrencilerimiz yer almalı. Makine fakültesinden örnek vereyim. Buna çok inandığım için, kariyerime başladığım ilk günden itibaren öğrencilerimle yaptığım çalışmaları sektöre hep sundum. Dekanlıkta da çok güzel bir model geliştirdik. Öğrencilerin doktora ve master tezlerinin ve hatta lisansta yapılan bitirme projelerinin; sanayinin, sektörün ve firmaların ihtiyaçları doğrultusunda hazırlanması yönünde çalışmalar yaptık. İlk defa Arçelik Ar-Ge Direktörlüğü ile başladık. Daha sonra birçok sanayi kuruluşumuza ve üniversitemize yayıldı. Teknik üniversite içindeki diğer fakülteler bizim makine fakültesindeki bu modeli hemen uyguladılar ve bizim 1994’ten itibaren çalışıp olgunlaştırdığımız ve 1996’da ilk kez uyguladığımız modelimiz, bugün ulusal bir destek olan SAN-TEZ projesine dönüştü. Bu modellerin dünyada olduğu gibi ülkemizde de uygulanmasından mutluluk duyuyoruz. Üniversiteler sanayiye nasıl yardımcı olabilir ve sanayi de üniversiteler ile nasıl bütünleşebilir gibi konularda tartışmalar düzenleniyor. Üniversiteler ve sanayi kuruluşları yıllardır ayrı ayrı başarılı çalışmalar gerçekleştiriyor. Ama bu başarılı çalışmalar aynı hedefe ve amaca yönelik yapılır, bir sinerji yaratılırsa sadece o firma, o üniversite veya hoca için değil ülke için yararlı olacak ve ülkenin ekonomik ve rekabet gücünü arttıracaktır.

Yaptığım İşlerde Yurtdışı Örneklerini Takip Ediyorum
Amerika Birleşik Devletleri’nde, 1972-1977 arasında yaptığım doktoramı, o yıllarda Türkiye’de henüz olmayan sayısal yöntemlerle hazırladım. Simülasyon, Modelleme ve Optimizasyon tekniklerini kullanarak “Güneş Enerjisi Destekli Absorpsiyonlu Soğutma Sistemininin Performansını” inceledim. Daha sonra teorik olan bu çalışma, ARKLA, YORK ve TRANE tarafından ticarileştirildi. Proje, Amerikan enerji bakanlığının bir projesi idi. Doktora tezimi hazırlarken böyle bir projede çalıştığım ve projenin sonuçlarının da ürüne döndüğünü daha kariyerimin basında yaşadığım icin çok şanslıyım. En uçta bir örnek, bir teorik çalışma ama bu çalışma ticarileşebiliyor. Demek ki üniversitelerin bu tür çalışmaları yapması ve sanayiye, doğru anlatabilmesi gerek. Doktora çalışmasını hazırlarken sektörden sürekli öneri alıyorduk. Bu şekilde, sektörün hedeflerine yönelik bir çalışma haline dönüştü. Ülkemizde de yüksek lisans tezleri, doktora çalışmaları sırasında üniversiteler sanayi ile iç içe çalışmalı. Konu verilirken sanayinin ihtiyaçları göz önüne alınmalı. İşte bizim dekanlıkta oluşturduğumuz model tamamen bu esasa dayanıyordu ve birçok kuruluşumuzda bugün de uygulanıyor. Süreklilik kazanması önemli. Ben meslek hayatımda hem idareci hem de akademisyen olarak sanayi ve sektörle iç içe çalıştım. Ayrıca 1999’dan beri İstanbul Sanayi Odası Kalite ve Teknoloji İhtisas Kurulu (İSOKATEK üyesiyim. 1993 yılında bir yıl boyunca, Türkiye’nin ilk Üniversite-Sanayi İşbirliği Şurasının hazırlanması sırasında Genel Sekreter olarak görev aldım. Anlatmaya çalıştığım modeller de o Şurada şekillendi. 1994 yılında İTÜ Makine Fakültesi Dekanı olunca bu modelleri uygulamaya başladım. Özellikle 1990lı yıllarda, Ar-Ge’nin ve üniversite-sanayi işbirliğinin önemini vurgulayan toplantı, çeşitli platformlar, kongreler düzenlendi ve bilinçlendirme çalışmaları yapıldı. Ben bu çalışmaların birçoğunda bulundum. Yurtdışındaki örnekleri takip ederek, tartıştık ve Türkiye için adapte etmeye çabaladık. Bunun yanı sıra yetkili kurumlar vasıtasıyla, hükümete görüşlerimizi yazılı bir şekilde bildirerek, Ar-Ge ile ilgili birçok çalışmada karar alınmasında etkili olduk.

Her Zaman, İleriye Dönük Çalışmaların İçerisinde Yer Alıyorum
Hükümetin, Avrupa Birliği 6. Çerçeve Programlarına geçiş için karar almasında ISO-KATEK grubu olarak rol oynadık. Başta, Teknoloji Geliştirme Yasası olmak üzere, Ar-Ge Yasası, Enerji Verimliliği Yasası, Binalarda Enerji Performansı Yasası, Enerji Strateji Belgesi, Yenilenebilir Enerji Yasası, Sanayi Stratejileri Dökümanı oluşumlarında görüşlerimiz yer aldı. Son yıllarda strateji belirleme ile ilgili çok arama toplantısı yapıldı. Hatta 2030’ta- 2050’de Türkiye’nin nerede olacağı konulu arama toplantılarına davet edildim, oradaki konuşmalardan çok şey öğrendim ve ben de bildiklerimi nakletmeye çalıştım. Bu tür toplantılarda hem bir şeyler araştırıp, öğrenip, bunları nakletme imkanı bulduğumdan, hem de bir aracı olarakbu tip önemli toplantılarda olumlu veya olumsuz konuşmaları ilk ağızdan duyma fırsatı bulduğum için mutluyum.. Bu bilgileri, bulunduğum kurumda beraber çalıştığım meslektaşlarıma, hatta ögrencilerime, nakledişim ve onların da haberdar oluşunu sağlayışımı da da çok önemsiyorum. Bunun yanı sıra birçok mesajı da derslerde öğrencilerime hep iletmişimdir.

Termodinamik, enerji ve ısıyla ilgili dersler anlatıyorum. Ders başında veya sonunda, ders aralarında bazı mesajları vererek, onların duyarlı olmalarını, birçok konudan haberdar olmalarını sağlıyorum. Çeşitli web sitesi adreslerini öğrencilerime bildirerek daha detaylı bilgiler almalarını tavsiye ediyorum. Yönlendirmelerin öğrencileri farklı kıldığını görmek beni hep mutlu etti. Çeşitli dergilerde yazdıgım yazılarımda, ileriye dönük gelişmeleri, teknolojileri tartışmaya açmaya dikkat ediyorum. Genç meslektaşlarımın geri bildirimleri beni motive ediyor.

İnovasyon Olmadan Ar-Ge Düşünülemez
Şu anda 150 üniversitemiz mevcut ama hergün yeni bir üniversitenin kurulduğu haberini okuyoruz neredeyse. Üniversiteler bulundukları şehire, bölgeye sosyo ekonomik açıdan katkıda bulunsalar da, bir iş yeri gibi düşünülmemeli. Akademisyeni uzun yıllarda yetiştirebiliyorsunuz. Bir doktora 3-5 yıl sürüyor. Bunun öncesinde bir yüksek lisans ile bütünleştiriyorsunuz. Daha sonra da docentlik, profesörlük aşamaları ile genç akademisyenin bilgi, beceri ve deneyimlerini arttırıyorsunuz. Toplam minimum 15 yıllık zor bir süreç. Bu süreçte eğitimin yanısıra yoğun araştırma, geliştirme, yayın faaliyetleri gerçekleştiriliyor.. Son yıllarda Ar-Ge ile bütünleşmiş olan inovasyon kavramı var. Bugün inovasyon olmadan Ar-Ge nin düşünülemeyeceğini araştırmacılar ve sanayiciler anlamış durumda. Aslında inovasyon eski bir kavram, ben 10 sene önce de bununla ilgili söylemler ve açıklamalar yaptım, çeşitli yazılar yazdım.. Ama son yıllarda önemi çok anlaşıldı.

Yeniliklerin Peşinde Olacak Yaratıcı Kişileri Yetiştirmeye İlkokuldan Başlamalıyız
Geçenlerde katıldığım bir toplantıda inovasyon için “para demektir” dendi. Ben buna inanıyorum. Gerçekten neticede, siz bulunduğunuz kuruma, şirkete inovasyon yoluyla maddi kazanç sağlıyorsunuz, kurumun rekabet gücünü arttırıyorsunuz. Kazanma için daha farklı neler yapılabilir, ortam nasıl hazırlanmalı, hedefler ne olmalı gibi sorular sorulmalı ve yanıtları bulunmalı. İnovatif çözümler yaratma amacına yönelik özel eğitimler, bilinçlendirme, kişilerin dikkatini çekme programları var. Bu yolla, ürün tasarım, süreç, pazarlama, organizasyon bazında yenilikler, farklılıklar yaratan, inovatif fikirler ortaya koyan kişiler yetiştirilebiliyor. Peşinde olmalıyız. Üniversitelerde, sanayi kuruluşlarında bu tür programları uygulayarak oğrencileri, genç meslektaşlarımızı yetiştirmeliyiz. Hatta ilkokuldan başlayarak, onlara uygun programları müfredata koymalıyız. Suntek International’da bu tür programların oluşması konusunda üniversite veya sektöre vereceğimiz danışmanlık hizmetleri de olacak.

10, 20 hatta 30 Yıl Önce Söylediklerimiz Yeni Gerçekleşiyor
Birçok buluş temel bilime başka bir ifadeyle, matematik, fizik, kimya ve biyolojiye dayanır. Özellikle, doğadaki olaylardan, canlılardan yararlanarak, tasarım yapmak bunu ürüne dönüştürmek (ki buna biomimetik deniyor) bugün mühendislik eğitiminde önde geliyor. Bu bilgiler de fizik yanısıra biyoloji alanıyla ilgili. 2000 yılında Carnegie Mellon Üniversitesi ile birlikte düzenledigim “The Changing Nature of Engineering” adlı çalıştayda, mühendisliğin değişimini anlattık. Bu değişim doğrultusunda, ders planları başta olmak üzere, değişmesi gerekli olan hususları somut olarak tartıştık ve biyoloji derslerinin konmasını istedik. O yıllarda MIT, Stanford, Michigan ve Illinois gibi mühendislikte önde gelen üniversitelerde biyoloji dersleri kondu. Ama biz koyamadık. Çünkü hazır değildik. Her ülkenin, üniversitenin, kurumun bir kültürü, kimliği var. Bazı konuları anlatıyorsunuz, görüşüyorsunuz ama uygulayamıyorsunuz, zaman geçmesi lazım. Geçen gün İ.T.Ü. Makine Fakültesi’nde katıldığım bir toplantıda, biyoloji derslerini programa koymak için çalışma yaptıklarını öğrendim. Mutluluğumu anlatamam. Belki 11 yıl sonra olacak ama neticede böyle bir adımın atılmış olması ve yöneticilerin bu konuya verdigi önem çok sevindirici. Benzer şekilde, 20 hatta 30 sene önce, dünyadaki yenilikleri, değişikleri gözleyerek bizde de olmasını istediğimiz bazı konuların ancak bugün gündeme geldiğini görüyorum. Üzücü ama o konuşmaların, açıklamaların işe yaramadığını hiç düşünmedim. Mutlaka katkısı olmuştur. Bugünkü şartlar çok farklı. Dolayısıyla gönül arzu ediyor ki böyle 10-15 yıl beklenmesin ve dünya ile paralel gitsin. Bu mesajımı geçtiğimiz günlerde katıldığım Teskon 2011 Kongresi sırasında da dile getirdim. Eğitimle ilgili yaptığımız bir çalıştayda son mesaj olarak genç meslektaşlarıma; “Lütfen, günde bir saatinizi bilgisayarın başında dünyada neler olup bittiğini anlamaya çalışarak geçirin” dedim.

Çalışmalarımı Sadece Bir Üniversiteye Bağlı Kalmadan Yapmak İstiyorum
Son bulunduğum Yeditepe Üniversitesi’ndeki rektör yardımcılığı görevimden Ar-Ge projelerine, bilhassa disiplinler arası çalışmalara odaklanmak için ayrıldım. Bir projeyi oluşturduğumda, projede yer alacak öğretim üyesi hangi üniversitede ise veya hangi sanayi kuruluşunda bir Ar-Ge mühendisi bize yardımcı olabilecekse projenin içine onları davet edeceğim. Çalışmalarımı; sadece bir üniversiteye bağlı kalmadan, birçok üniversite ve sanayi kuruluşuyla işbirliği içinde daha verimli, ürün, satış, pazarlama ve organizasyon bazında yenilikler içeren projeler ve faaliyetler olarak geliştireceğim. Projelere, yurtdışında yeni teknolojilerin geliştirildiği kuruluşları (üniversite veya sanayi) partner olarak dahil edeceğim. Ama bu kuruluşları davet ederken, sadece teknoloji transferi yapmamak, belli bir deneyimden sonra kendi özgün teknolojilerimizi yaratmayıı hedefliyorum. Başladığım birkaç yeni proje tamamen bu çerçevede yürüyor.

Sanayi Kuruluşlarına ve Üniversitelere Danışmanlık Hizmeti Vereceğim
Sanayimizle her zaman çok övünüyorum, her şeyin üstesinden gelebilen güçlü bir yapıya sahip. Hatta onlara “kahramanlar” diyorum. Sanayimizin yenilikleri öğrenmesinde aracı olunursa, çabuk adapte olup, kısa zamanda kendi özgün teknolojilerini ortaya koyabiliyor ve rekabet edebiliyorlar. Şu anda böyle bir amaca yönelik olarak da çalışıyorum. Yanı sıra sanayi projelerinde üniversitelerin yer almasını sağlamayı hedefliyorum. Yeni teknolojileri transfer ettiğimizde gereken özel eğitimleri de organize edeceğim. Özellikle özgün teknolojilerin geliştirilmesi sırasında gerekli olan ve hala bazı ulusal ve uluslar arası proje teşvik ve desteklerini yeterince bilmeyen sanayi kuruluşlarımıza danışmanlık hizmeti vereceğim. Ar-Ge, inovasyon ve sanayinin rekabet gücünü arttıracak çalışmalara hem ulusal hem de uluslar arası çeşitli teşvik ve destekler var. Ayrıca, girişimcilikle ilgili, devlet, vakıf ve banka destekleri mevcut. Bu destekleri tanıtıp, girişimcilerin yararlanmasını sağlayacağım.

Üniversitelerimiz; TÜBİTAK başta olmak üzere Sanayi Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Kültür Bakanlığı ve hatta Başbakanlık fonu gibi çok değişik birimlerden destek almaktadırlar. Yeni kurulan üniversiterde bu destekteri tanıtma, başvuru ve projelerin yürütülmesi, yönetilmesi konusunda akademisyenlere idari ve mali destek sağlama işleri yetersizdir. Arzu eden üniversitelere araştırma proje destek ofislerinin yapılandırılmasında danışmanlık yapmaktayım.

Kiminle Hangi İşbirliği Gerekiyorsa Onu Gerçekleştiriyorum
Kurduğum Suntek International firmasında tek başıma çalışıyorum. Biraz evvel açıkladığım gibi proje bazında, kim gerekiyorsa o kişilerle veya ilgili kurumlarla çalışıyorum. Yani çözüm ortaklarım birkaç üniversite ve sanayi kuruluşu. Ayrıca egitim, sektorel analiz projeleri, bazı danısmanlıklar, fikir hakları konularındaki hizmetlerde bazı firmalarla işbirliklerim mevcut. Hatta, yurtdışındaki bazı üniversite veya kuruluşlarla işbirliklerim var. Örneğin ABD’de sanayiyle birlikte teknoloji geliştirmiş iki farklı hocayla, iki tane eğitim hazırlıyorum. Bu öğretim üyeleri, Amerika’da yıllar önce üniversitelerinin içinde mükemmeliyet merkezleri kurup; teknoloji geliştirmiş ve bunu sanayide kullanmışlar. Bir de rutin faaliyetler var. Bunlardan biri sektörel analiz projeleri. Yani, beyaz eşya veya otomotiv sektörü gibi bir sektörün, önce mevcut durumlarını raporlamak ardından hedefleri ve stratejileri doğrultusunda yol haritalarını çizmek ve neticede gerçekleştirmeleri gereken eylemleri somut olarak ortaya koymak. Bu arada da dünyadaki örneklere bakarak, eksikleri tespit edip, raporlama işi. Bu tip projelerde de, çeşitli kurumlarda uzun yıllar bu işleri yapmış fakat şimdi serbest çalışan arkadaşlarımızla ortaklıklar kuruyorum.

Binalarda Enerji Performansı Yönetmeliğinin Aksaklıkları Giderilmeye Çalışılıyor
Enerji Verimliliği Kanununun ve ardından Enerji Strateji Dokümanının oluşması bizim yıllar önce görmeyi arzu ettiğimiz çalışmalar. Eksikleri olabilir veya yürürlükteyken bazı arzu edilmeyen sonuçlar elde edilebilir ama bunlar halledilir. Aynı şekilde, ülkemizin gelişimi açısından Binalarda Enerji Performansı Yönetmeliklerinin yazılı hale getirilmesi, onaylanması fevkalade önemlidir. Yönetmelikle birlikte BEP-TR yazılımının hazırlanması ve yürürlüge sokulması aksaklıklara neden olmuş, özellikle tasarımcıları, belediyeleri sıkıntıya sokmuştur. İZODER’in sorumluluğunda yeni bir grup yoğun olarak sistemi istenilen şekile getirmeye çabalıyor. Tabi bu arada görüşler alınıyor.

Uzun yıllar, sektörde çalışan değerli tasarımcılarımız çoğunlukla, sayısal yöntemler, simülasyon, modelleme ve optimizasyon çalışmasını yapmamış; elle hesaplayarak, sonuçlar çıkarmış ve uygulamış, gerçek sistemi tanıyan uzmanlardır. BEP-TR Yazılımını hazırlayanların çoğu simülasyon, modelleme ve optimizasyon yöntemlerini iyi bilen ancak gerçek binalar konusunda bilgileri yetersiz olan genç meslektaşlarımız. Bu gençler ile tasarımcıların aynı masada sürekli görüş alış verişinde bulunarak çalışmaları lazım.

Yazılımın sağlıklı bir şekilde çalışmaması algoritmanın doğru oluşturulmamasından kaynaklanıyor. Sebebi de ifade ettiğim gibi yazılımcıların gerçek binaları iyi tanımamaları. Tasarımcılar ile birlikte çalişılarak bu problem giderilecektir. BEP-TR benzeri yazılımlar birçok gelişmiş ulkede uygulanıyor. Bu örneklerin algoritma mantığından yararlanabiliriz. Zira sistemler %80 aynıdır

Yurtdışından Gelen Firma Teknoloji Getirsin Fakat Nemalanmasın
Son yıllarda, güneş enerjisinden, elektrik üretimi konusu, birçok kişi/firma gibi benim de ilgimi çekti. Üretilen elektriğin, alım garantisi FIT’in en az kW başına 16 Euro cent olması için birçok kişiyle beraber çabaladık. Ancak YEK ile birlikte düşük bir rakam telaffuz edildiğini (10 Euro cent /kW) gördük. Bu durumda birçok uluslar arası firma yatırımdan vazgeçti. Tekrar vurgulamak istiyorum ki, hiçbir zaman yurtdışından gelmiş bir firmanın nemalanmasını istemiyorum. Ama gelmesini; teknolojiyi getirmesi, bizim o teknolojiyi öğrenmemiz, kullanmamız ve kendi teknolojimizi yaratmamız için istiyorum. Yenilenebilir Enerji Kanunundaki yerli üretim konusundaki teşvik son derece isabetli bir karar. Suntek International’da, yerli üretimin gerçekleşmesi yönünde faaliyetlere ağırlık veriyoruz.

Geçen yıl, güneş enerjisi çalışmalarının istihdama katkısı ve yerli üretimde neler yapılabileceğini gösteren bir tez yönettim. Türk sanayi bu konuda kesinlikle başarılı olur. Yerli üretimin teşvik edilmesinin öneminin biraz daha anlatılması, ne kazanılacağının ve pazarın iyi gösterilmesi lazım. Pazar derken; pek tabi biz sadece Türkiye pazarını değil, çevremizdeki pazarları da düşünüyoruz. Fakat son aylarda Ortadogu ve Kuzey Afrikada yaşanılan sıkıntılar, bu ülkelerde demokrasiye ulaşılamamasından oluşan istikrarsızlıklar, problemler ileriye dönük planları ciddi şekilde etkiliyor. Yine de yılmamak lazım

Türkiye olarak, teknik potansiyelimiz, yetişmiş insan gücümüz, Batı’yla olan ilişkilerimiz, Ortadoğu ve Bağımsız Devletler Topluluğu ülkeleriyle yakınlığımız değerlendirildiğinde, pazardan en fazla pay alacak ülkeyiz. Çalışmalarımızı, sorgulayarak, araştırarak ve doğru sentezleyerek yapmalıyız. Mutlaka nerede ne var araştıracağız, öğreneceğiz, kendi şartlarımızı iyi bileceğiz ve bu şartlarda sentezimizi doğru yapacağız.

Kurumsallaşamamak En Büyük Sorun
Enerji sektörünün en büyük sıkıntısı kurumsallaşmamadır. Üniversiteler dahil kurumsallaşmayan bir kurum, ancak kısa bir süre başarı gösterebilir, uzun soluklu olamaz. O sebeple kurumsallaşma çalışmalarımı çok önemsiyorum. İkinci-üçüncü nesilden sonra aile şirketleri kurumsallaşmamışsa, yönetimi profesyonellere bırakmamışsa ya bulundukları seviyede kalmış, gelişememiş veyahut da yok olmuştur. Bu nedenle ister aile şirketleri, ister küçük, büyük firmalar olsun, enerji şirketlerinin kurumsallaşmaları lazım. Diğer bir konu da; ekip oluşturmak ve bu ekip içerisinde her kişinin yapacağı görevi doğru tanımlamaktır. Ekip çalışması, güven sorununu da beraberinde getiriyor. Özellikle, birlikte çalışmalarda kurum dışından birileri geliyorsa (mesela ögretim üyeleri, öğrenciler, başka kurumlardan gelenler) doğal olarak bir güvensizlik oluşabilir. O kişiler de gerçekten sorumluluklarının bilincinde değil ise içinde bulundukları proje bilgilerini, o firmanın rakibine iletebilirler. Bu çok yanlış bir yol. Hem ekip elemanları taşıdıkları sorumluluğu iyi algılayacak, bunun hem de onları davet eden kuruluş yetkilileri onlara güvenecek. Bu nasıl başarılacak? Bu tür çalışmalarda, daha çalışma başlamadan hukuksal bir düzenleme, bir sözleşme hazırlıyorsunuz ve taraflara imzalatıyorsunuz. Özellikle çok partnerli AB projelerinde bu hususa dikkat ediliyor.

Emek Yoğun İşler Yerine, Katma Değeri Yüksek İşlerin Peşinden Gitmeliyiz
Literatür ve patent taramasını sürekli yaparak üzerinde çalıştığımız proje ile ilgili dünyada neler olup bittiğini iyi araştırmak gerekir. Birçok sanayi kuruluşumuz ve üniversitemiz bu yolu iyi kullanarak, katma değeri yüksek üerünler elde edebiliyor ve rekabet güçlerini artırıyor. Emek yoğun işler yerine katma değeri yüksek olan işlerin peşinden gitmeliyiz. Bunu da oluşturmak inovasyondan, Ar-Ge’den geçiyor. Daha iyi ve daha yüksek kalitede bir işi, bir ürünü ve bir süreci daha hızlı ve verimli nasıl oluşturabilirim? En üst seviyedeki yöneticilerin hedefi doğru gösterip inanması, izlemesi gerekir. Proje süresince, ölçme, değerlendirme ve buna göre devam etme önemlidir. Bunlar yapılmadığında, katma değeri yüksek ve inovatif özelliklere sahip bir sonuç eldilemiyor. Kurumların içinde eğitimler ve sosyal toplantılar oluyor. Biz de Suntek International olarak bu tür faaliyetlerin düzenlenmesinde yardımcı olacağız

Ar-Ge mühendisleri ve inovasyon konusunda yetişmiş uzmanların yurtdışında 1950’li yıllardan beri. uygulamaları var. Bu uzmanlardan bazılarıyla tanışma fırsatı buldum Bu uzmanlara özel egitimler verdirmeyi planlıyorum. Ayrıca bazı üniversitelerimizde yararatıcılığın gelişimini sağlama amacına yönelik dersler açılması ve ders dışı faaliyetler yapılması için girişimlerimiz var.

Gençlere Verdiğiniz Emeğin Karşılığını Alırsınız
Çocukluğumdan beri yapılması gereken işlere inanıyorum ve heyecan duyuyorum. Başta yurtdışı olmak üzere benzer örnekleri inceliyorum ve bizim gerçeklerimizi düşünerek çalışmaları adapte edebiliyorum. Hiçbir çabanın boşa gitmediğini, özellikle de gençlere verdiğiniz emeğin kesinlikle karşılıksız kalmadığını bilenlerdenim.. Doğru yöntem ve sistemler hem gerçekleşir hem de örnek olur. Akademik çalışma hayatımda bu ilke doğrultusunda hareket ederek, çoğunlukla somut neticeler aldım. Hayal etmemiz ve düşlememiz lazım ama bu hayaller hiçbir zaman ütopik olmamalı.

Çalıştığım konularda, kimin, nerelerde (üniversite veya sanayi) doğru işler yaptığını bilmemin bir avantaj olduğunu düşünüyorum. Bu kişilerle çeşitli işbirliklerim olmuştur. Bir işe başladığımız zaman biliriz ki bir sonuç alacağız. Sonuç odaklı iş yapma, heyecanı zaten oluşturuyor ve beraberinde güveni getiriyor.

Sosyal Paylaşım Sitelerinde Dikkat Çekebiliyorsunuz
Son yıllarda ülkemizde de çok kullanılan e-mail ve internet ortamında sosyal paylaşım siteleri, grupları var. Tartışma gruplarının bazılarına üyeyim. Özellikle iş yoğunlugunun olduğu ortamlarda ve büyük şehirlerde yüz yüze gelmeler zor, o nedenle faydalı oluyor. Sanal tartışma platformları sayesinde birçok güncel konuyu hızlı bir şekilde internet ortamından takip edebiliyor, görüş alıyor ve tartışıyorum

Son olarak, hükümet tarafından kalkınma planları, strateji belgeleri ve içlerinde yer alan eylem planları hazırlanıyor. Bu planlarda 2020, 2030’da enerji üretim, tüketim öngörüleri ve bu öngörüye ulaşmak için yapılması gerekenler yer alıyor. Eylem planının sağlıklı bir şekilde gelişebilmesi için etkileyen faktorler irdelenip, iyileştirmeler yapılıyor. Üniversitelerde bulunduğum yöneticilik pozisyonlarında stratejik plan çalışmaları yaptığımdan birçok benzer çalışmada arama toplantılarına davet edildim, görüşlerim alındı. Dolayısıyla bu konularda da bir birikime sahibim. Kazandığım deneyimi, bilgilerimi yine sektör ve üniversitelerimiz ile paylaşmak arzusundayım.