Bilginin Kullanılması: Üçüncü Kuşak Üniversiteler

Tesisat Dergisi Sayı 184 – Nisan 2011

Üniversite tarihine bakıldığında üniversitelerin üç tip altında toplandığını görüyoruz.Birinci kuşak üniversite Ortaçağ üniversitesi ,İkinci kuşak üniversite Humboldt tipi, bilim temelli üniversite, günümüzde olması gereken, henüz tartışılan, kısmen uygulanan üniversite de üçüncü kuşak üniversitedir. Gelişmiş ülkeler üçüncü kuşak üniversite modeline doğru hızla yol almaktadır. Diğer birçok ülkede ise gecis dönemi yaşanmaktadır.

Üniversite Sanayi İşbirliğinin hala tartışıldığı ve bu işbirliğinin istenilen seviyede olmadığının ifade edildiği günümüzde Üçüncü Kuşak Üniversite kavramını iyi anlamak gerekir. Üniversiteleri ve endüstriyi değişime zorlayan, birbirlerine yaklaştıran birkaç neden vardır. Bunlardan biri, araştırma maliyetlerinin sürekli artması ve araştırmacıların,öğretim üyelerinin bu maliyetleri üniversitelerinden (Vakıf Üniversiteleri) veya hükümetten (Devlet Üniversiteleri) sağlamakta zorluk çekmeleri ve başka finansman seçenekleri aramalarıdır. Bunun sonucu olarak dünyanın lider üniversiteleri teknoloji odaklı şirketlerle işbirliği olanağı aramış ve modeller geliştirmişlerdir. Diğer bir neden, şirketlerin gelecekteki rekabet güçleri için yaşamsal önem taşıdığına inandıkları ana araştırma projelerini tamamen kendilerinin yürütmeleri yerine, yüksek standartlara sahip üniversitelerle birlikte çalışma arayışına girmeleridir.

Sonuç olarak, akademik ve endüstriyel araştırmaların ayrı olan dünyaları giderek bütünleşmektedir. Üniversite endüstri yakınlaşmasını sağlayan üçüncü neden küreselleşmedir. Geçmişte çoğu üniversitenin öğrenci alırken fiili bir bölgesel tekeli vardı. Yurtdışında eğitim görme fırsatlarının iyileştirilmesiyle, üniversiteler en iyi öğrenciler için etkin bir şekilde rekabet etme sansı buldular. Akademisyenler de, küresel akademik pazarda en iyi kariyer fırsatlarının peşinden koşarak, daha gezgin hale geldiler. Böylece önde gelen üniversiteler kadroları için küresel pazara yönlendiler. İletişim olanaklarının artması, ulusal/uluslararası yolculukların rahat ve ucuz yapılabilmesi, şirketlerin araştırma faaliyetlerini farklı ülkelerdeki/şehirlerdeki üniversitelere yönlendirmelerine, küresel pazara yönelmelerine neden oldu. Üniversiteler; en iyi öğrenciler, en iyi akademisyenler, en iyi araştırma sözleşmeleri için rekabet etmeye başladılar. Bunun sonucu olarak, önde gelen üniversiteler ile diğerleri arasında seviye farkı giderek açıldı ve açılmaya devam etmekte.

Hükümetlerin bakış açılarındaki olumlu gelişmeler de üniversitelerde köklü yapılanma değişimlerine neden olmaktadır. Bilim temelli, ikinci kuşak üniversiteler döneminde hükümetler, üniversitelerin bilimsel araştırmalar yürütmesi, bilimsel öğretim yapmasıyla yetinirlerdi. Oysa şimdi özellikle gelişmiş ülkelerdeki hükümetler, üniversiteleri firmalar aracılığı ile yürütülecek, bilim ve teknoloji temelli yeni ticari etkinliklerin kuluçka merkezleri olarak görmektedirler. Dolayısı ile hükümetler, üniversitelerden, yarattıkları bilginin kullanımında etkin bir rol oynamalarını ve böylesi etkinlikleri destekleyecek fonlar yaratmalarını veya yaratılmasını sağlamalarını istiyorlar. Bu şekilde üniversitelerin bilgi temelli ekonomide, ekonomik gelişmenin belirgin araçları haline gelmelerini bekliyorlar. Kısaca, üçüncü kuşak üniversitelerin, yarattıkları bilginin kullanımını ve ticarileştirilmesini etkin bir şekilde takip etmelerini istiyorlar. MIT, Stanford, Harvard gibi ABD üniversiteleri yanı sıra, Cambridge, Leuwen Katolik üniversiteleri gibi Avrupa üniversiteleri bu konuda öncülük etmektedirler. Bu tür üniversitelerde, bilginin kullanımı, teknoöncülerin yani kendi teknoloji temelli firmalarını kuran öğrenci veya akademisyenlerin teşvik edilmeleri esasına dayanan eğitim ve öğretim yapılmaktadır.

İkinci kuşak üniversitelerde araştırma çoğunlukla tek bir disiplin ekseninde idi. Bugün ise birçok bilim insanı disiplinler arası ekiplerde çalışıyorlar.Tek disiplin ekseni döneminde kusursuz örgütlenme biçimi olan fakülteler bugün birer engel teşkil eden birimlerdir. Üniversiteler bilginin kullanımı göreviyle ilgili olarak sorumluluklar belirlemek zorunluluğunda olup, sürekli kendilerini yenilemek, sistem değişikliği yapmak durumundadır.

Son 40-50 yılda öğrenci sayısındaki patlama, eğitim ve araştırma seviyesini düşürmüş, üniversiteleri bürokratikleştirmiştir.Günümüzde seçkin üniversiteler, örgencileri ve akademisyenleri için özel dersler tasarlayarak, bilimsel eğitimin seviyesini yükseltmeye çalışıyorlar. NASA, CERN, ESA gibi hükümet destekli bağımsız uluslararası araştırma kuruluşlarının ortaya çıkması, akademik ve endüstriyel araştırmalara rekabet oluştururken aynı zamanda bu kuruluşların Ar-Ge etkinliklerinin bir kısmını üniversitelere ve şirketlere havale etmesi, rekabetçi teklifler temelinde fırsat yarattı.

Üniversiteler, yeni girişimci etkinliklerin beşiği olarak görüldüklerinden, geleneksel olan araştırma ve eğitim faaliyetlerinin yanı sıra, bilginin kullanımını da hedefleri içine aldı. Üçüncü kuşak üniversiteler resmi mevzuata daha az bağımlı olmak zorundadır. Bu nedenle, devlet fonlarının üniversitelere aktarılmasında, eğitim ve araştırmayı finanse eden bağımsız kurullardan yararlanılması faydalı olacaktır. Bu nokta devletin üniversiteleri desteklemeye son vereceği anlamına gelmez. Üniversiteler en yüksek karın elde edileceği ticari bir şirket değildir. Üniversiteler, yeni bilgi üreten ve eğitimi, bilgi üretim sürecinin bir parçası yapan kuruluşlardır. Üniversiteler, ürettikleri bilgiyi ticarileştirerek gelir sağlayan ve bu gelir ile sürekli olarak gelişen ülke ekonomisine katkı yapan kurumlardır. Üniversite yöneticilerinin geleceğe giden yolu iyi takip etmeleri ve gerekli değişikleri ivedilikle yerine getirmeleri; üniversite paydaşlarının, teknoloji temelli şirketlerin, tekno öncüler ve yatırımcıların değişen üniversite bağlamında rollerini iyi anlamaları ümidiyle…